2000li
yılların ortasından bu yana tüm dünyada 4. nesil savaş, hibrit savaş, asimetrik savaş
veya gayri nizami savaş diye nitelendirilen bir savaş tekniği uygulanıyor. Bu
savaş tekniği içerisinde, ayrılıkçı grupları destekleme, terörü bir araç olarak
kullanma, siber saldırılar, ekonomik olarak gizli ambargo uygulamalar ve iç
çatışmaları körükleyecek fay hatlarına saldırıları barındırmaktadır.
Bazen
birini bazen de bütününü kullanarak hedef ülkeye saldırı uygulanmaktadır. İlgili
odaklar için Türkiye, hibrit savaş unsurlarının aynı anda üzerinde denendiği,
bunun da Suriye savaşı üzerinden uygulandığı tüm dünya adına kritik bir örnek
olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye Ve Hibrit Savaşlar
Ülkemiz
yoğun olarak bu saldırı biçiminden 2010 yılından itibaren etkilenmektedir. Çok
boyutlu bir biçimde şekil değiştiren saldırılar altında kalmaktayız. Asimetrik
savaş olarak nitelendirilen bu savaş modelinin tanımının erken yapılmış
olmasına rağmen geçiş döneminde yine içten yapılan saldırılarla pozisyon
alınmakta gecikilmiştir.
Devletin
içine sızmış örgüt mensupları nedeniyle projeler ya başlangıçta durdurulmuş ya
da bile bile bitirilmesi sabote edilmiştir. Bu dönemin önemine işaret eden
kişiler önce itibarsızlaştırılmış, ardından bir şekilde görevden (tutuklama,
açığa alma, istifa ettirme şeklinde) uzaklaştırılmıştır. Önce kişiler, sonra
gruplar, daha sonra da kurumlar itibarsızlaştırılarak devlet zayıflatılmaya
çalışılmıştır. Bu süreç içerisinde artan bir şekilde şiddetin dozajı
yükseltilmiştir.
Apaçık
şekilde görünmektedir ki dünya, 3. savaşını bu şekilde yaşamaktadır. Türkiye
olarak, hibrit savaş algoritmalarının tamamına muhatap şekilde onlarca cephede
aynı anda bir kurtuluş mücadelesi verilmektedir.
Türkiye, Suriye Savaşı ve Suriye
Üzerinden Türkiye’ye Yönelen Saldırılar
2011
yılında Baas yönetimine karşı başlayan iç muhalefet, bölgede köklü bir dizayn
planları yapan güçler için, savaşan tarafları da göz önünde bulundurduğumuzda
her açıdan muazzam bir zemin hazırladı: Hem mezhepsel anlamda bölgeyi uzun
vadede ateşe sürükleyecek bir Sünni-Şii ayrılığının, hem de Türkiye’nin
güneyinde oluşturulmaya çalışılan Kürt koridoru özelinde etnik bir bölünmenin temelleri
atılmıştı.
Muhalif
unsurlar ağırlıklı olarak, Sünni gruplar ve Kürt aşiretlerinden oluşuyordu. Özellikle,
Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşın başlarından bu yana muhalif gruplara
verdiği desteğinin asıl amacının, bölgede şekillendirmek istediği federatif
yapı içerisinde kurmak istediği özerk bir Kürt devleti olduğu daha net bir
şekilde ortaya çıkmıştır.
Bölgedeki
özerk Kürk devleti amacına yönelik PKK’nın Suriye kolu olan YPG’ye, sözde
DAEŞ’e karşı savaşına destek olmak için, açıktan her türlü mühimmat ve lojistik
desteğini gerektiğinde Türkiye’yi de kullanarak (Kobani örneğinde olduğu gibi)
veren ABD, yine Sünni! DAEŞ’e karşı örtülü bir şekilde Şii unsurlara da
yardımlarına devam
etmektedir. Hem YPG’nin, hem DAEŞ’in ABD için Türkiye özelinde dönemsel olarak
birbirlerinin yerine ikâme ettiği aynı damardan beslenen unsurlar olduğunu
görmek çok da zor değil.
Vekalet
savaşlarının en önemli unsurları olan örgütler çok uzun bir dönemdir etnik ve
mezhepsel anlamda fay hatlarına saldırmaktadır. Aslında, başından beri
Suriye’de kendisine karşı mücadele veriliyor görünen tek taraf, Türkiye’dir.
Batı ve Suriye’deki Dilemmatik
Hibrit Savaş Pratikleri
Tüm
bu denklem, hibrit savaşın bu bölge özelindeki en uygulanabilir
parametrelerinden olan etnik ve mezhepsel
örtülü örgütleri büyük bir ustalıkla kullanma zorunluluğunu getiriyor.
Bu bağlamda, ABD işgaliyle darma dağın olan ve hala bir istikrara kavuşamayan
Irak’ta, merkezi Şii hükümetle, Kuzey Irak Kürt Yönetimi arasında kurulması
gereken hassas denge, Suriye’deki merkezi Nusayri Baas Yönetimi’ne eklemlenmesi
gereken özerk bir Kürt devleti ve Sünni bölge ile de kuvvetlendirilmeyi
gerektiriyor. İran’ın ontolojik sebeplerinden biri olan Şii Hilali politikası
da bir taraftan bu Kürt unsurlarla, diğer taraftan da Sünni gruplarla kontrol
altında tutulmalı ABD açısından.
Bölgedeki
“Kürt Koridoru” girişimleri için PKK ve YPG, Suriye özelinde, Türkiye içinde ve
dışında kullanılan iki önemli unsur. Batıyla barışık merkezi hükümetin
Suriye’deki meşruiyetinin devamiyeti içinse DEAŞ önemli ve vazgeçilmez bir
araç. Örgüt aynı zamanda, Batı’nın kendisine bölgede tehdit olarak gördüğü Şii
oluşumlar içinde her zaman hazır bir kuvvet hali hazırda.
Sonuç
olarak ortada kurulması hiç de kolay olmayan bir denklem var Batı açısından.
Ancak çok kolay bir şekilde görülebilen şey, mevcut hibrit savaşın içinde
kullanılan tüm unsurların aynı odağın elinde olduğu ve konjonktürel olarak
değişimli şekilde kullanıldığı. Olanları ve olanlar üzerinden olacakları
anlamlandırmaya çalışmak başlı başına kritik bir mesai iken, bunların hepsine
karşı konumlanmaya çalışmak da bir o kadar zor ve çok boyutlu bir uğraş
gerektirmektedir. Maddi manevi tüm imkânlar sonuna kadar seferber edildikten
sonra bize düşen sadece şu ayete iman etmek olacaktır: “Vallahi hayr’ul
mâkirin..” (Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır..)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder