31 Ocak 2017 Salı

YENİ NESİL BİR SAVAŞ DENEYİM PLATFORMU: SURİYE

2000li yılların ortasından bu yana tüm dünyada  4. nesil savaş, hibrit savaş, asimetrik savaş veya gayri nizami savaş diye nitelendirilen bir savaş tekniği uygulanıyor. Bu savaş tekniği içerisinde, ayrılıkçı grupları destekleme, terörü bir araç olarak kullanma, siber saldırılar, ekonomik olarak gizli ambargo uygulamalar ve iç çatışmaları körükleyecek fay hatlarına saldırıları barındırmaktadır.

Bazen birini bazen de bütününü kullanarak hedef ülkeye saldırı uygulanmaktadır. İlgili odaklar için Türkiye, hibrit savaş unsurlarının aynı anda üzerinde denendiği, bunun da Suriye savaşı üzerinden uygulandığı tüm dünya adına kritik bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.

Türkiye Ve Hibrit Savaşlar

Ülkemiz yoğun olarak bu saldırı biçiminden 2010 yılından itibaren etkilenmektedir. Çok boyutlu bir biçimde şekil değiştiren saldırılar altında kalmaktayız. Asimetrik savaş olarak nitelendirilen bu savaş modelinin tanımının erken yapılmış olmasına rağmen geçiş döneminde yine içten yapılan saldırılarla pozisyon alınmakta gecikilmiştir.

Devletin içine sızmış örgüt mensupları nedeniyle projeler ya başlangıçta durdurulmuş ya da bile bile bitirilmesi sabote edilmiştir. Bu dönemin önemine işaret eden kişiler önce itibarsızlaştırılmış, ardından bir şekilde görevden (tutuklama, açığa alma, istifa ettirme şeklinde) uzaklaştırılmıştır. Önce kişiler, sonra gruplar, daha sonra da kurumlar itibarsızlaştırılarak devlet zayıflatılmaya çalışılmıştır. Bu süreç içerisinde artan bir şekilde şiddetin dozajı yükseltilmiştir.

Apaçık şekilde görünmektedir ki dünya, 3. savaşını bu şekilde yaşamaktadır. Türkiye olarak, hibrit savaş algoritmalarının tamamına muhatap şekilde onlarca cephede aynı anda bir kurtuluş mücadelesi verilmektedir.

Türkiye, Suriye Savaşı ve Suriye Üzerinden Türkiye’ye Yönelen Saldırılar

2011 yılında Baas yönetimine karşı başlayan iç muhalefet, bölgede köklü bir dizayn planları yapan güçler için, savaşan tarafları da göz önünde bulundurduğumuzda her açıdan muazzam bir zemin hazırladı: Hem mezhepsel anlamda bölgeyi uzun vadede ateşe sürükleyecek bir Sünni-Şii ayrılığının, hem de Türkiye’nin güneyinde oluşturulmaya çalışılan Kürt koridoru özelinde etnik bir bölünmenin temelleri atılmıştı.

Muhalif unsurlar ağırlıklı olarak, Sünni gruplar ve Kürt aşiretlerinden oluşuyordu. Özellikle, Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşın başlarından bu yana muhalif gruplara verdiği desteğinin asıl amacının, bölgede şekillendirmek istediği federatif yapı içerisinde kurmak istediği özerk bir Kürt devleti olduğu daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Bölgedeki özerk Kürk devleti amacına yönelik PKK’nın Suriye kolu olan YPG’ye, sözde DAEŞ’e karşı savaşına destek olmak için, açıktan her türlü mühimmat ve lojistik desteğini gerektiğinde Türkiye’yi de kullanarak (Kobani örneğinde olduğu gibi) veren ABD, yine Sünni! DAEŞ’e karşı örtülü bir şekilde Şii unsurlara da yardımlarına devam etmektedir. Hem YPG’nin, hem DAEŞ’in ABD için Türkiye özelinde dönemsel olarak birbirlerinin yerine ikâme ettiği aynı damardan beslenen unsurlar olduğunu görmek çok da zor değil.

Vekalet savaşlarının en önemli unsurları olan örgütler çok uzun bir dönemdir etnik ve mezhepsel anlamda fay hatlarına saldırmaktadır. Aslında, başından beri Suriye’de kendisine karşı mücadele veriliyor görünen tek taraf, Türkiye’dir.

Batı ve Suriye’deki Dilemmatik Hibrit Savaş Pratikleri

Tüm bu denklem, hibrit savaşın bu bölge özelindeki en uygulanabilir parametrelerinden olan etnik ve mezhepsel  örtülü örgütleri büyük bir ustalıkla kullanma zorunluluğunu getiriyor. Bu bağlamda, ABD işgaliyle darma dağın olan ve hala bir istikrara kavuşamayan Irak’ta, merkezi Şii hükümetle, Kuzey Irak Kürt Yönetimi arasında kurulması gereken hassas denge, Suriye’deki merkezi Nusayri Baas Yönetimi’ne eklemlenmesi gereken özerk bir Kürt devleti ve Sünni bölge ile de kuvvetlendirilmeyi gerektiriyor. İran’ın ontolojik sebeplerinden biri olan Şii Hilali politikası da bir taraftan bu Kürt unsurlarla, diğer taraftan da Sünni gruplarla kontrol altında tutulmalı ABD açısından.

Bölgedeki “Kürt Koridoru” girişimleri için PKK ve YPG, Suriye özelinde, Türkiye içinde ve dışında kullanılan iki önemli unsur. Batıyla barışık merkezi hükümetin Suriye’deki meşruiyetinin devamiyeti içinse DEAŞ önemli ve vazgeçilmez bir araç. Örgüt aynı zamanda, Batı’nın kendisine bölgede tehdit olarak gördüğü Şii oluşumlar içinde her zaman hazır bir kuvvet hali hazırda.

Sonuç olarak ortada kurulması hiç de kolay olmayan bir denklem var Batı açısından. Ancak çok kolay bir şekilde görülebilen şey, mevcut hibrit savaşın içinde kullanılan tüm unsurların aynı odağın elinde olduğu ve konjonktürel olarak değişimli şekilde kullanıldığı. Olanları ve olanlar üzerinden olacakları anlamlandırmaya çalışmak başlı başına kritik bir mesai iken, bunların hepsine karşı konumlanmaya çalışmak da bir o kadar zor ve çok boyutlu bir uğraş gerektirmektedir. Maddi manevi tüm imkânlar sonuna kadar seferber edildikten sonra bize düşen sadece şu ayete iman etmek olacaktır: “Vallahi hayr’ul mâkirin..” (Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır..)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder