Tarihinin en dinamik dönemini yaşayan Türk Dış Politikası, Davutoğlu etkisi altında, eksenler arası dengelere azami özeni göstermeye çalışıyor. Şüphe yok ki, iç ve dış dinamiklerin Türkiye‟ yi alternatif açılımlara ittiği bir dönem yaşanıyor. Genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin atlatılmasıyla nispeten hafifleyen iç tansiyon yerini dış ilişkilerdeki yoğunluğa bıraktı. Gerek siyasi gerek ekonomik anlamda yüzünü doğuya çevirmekle suçlanma pahasına bazı adımlar atılmakta. Cumhurbaşkanlığına seçildikten sonra düzenlediği dış gezilerin seyrine bakıldığında Abdullah Gül‟ ün dış siyaseti, eksenler arası geçiş çizgisinden hakim merkez unsur çizgisine çekmeye çalıştığı görünüyor. Hal-i hazırda dahil olunan eksenlerin boyutunu da etkileyecek bu gelişmelerin uzun vadeli ekonomik yansımalarının neler olacağı merakla beklenmekte.
Uzunca bir süredir dile getirilen “Türk dış siyasetinde Ahmet Davutoğlu etkisi” somut şekilde kendini hissettiriyor. The Economist‟ in „iddialı yeni Türk politikasının beyni‟ olarak nitelediği Davutoğlu kendisiyle yaptığımız görüşmede, mevcut gelişmelerin bir eksen kaymasından çok bütüncül bir çerçevenin parçalarının tesisi olduğunu belirtiyor: “Başta Avrupa Birliği olmak üzere Batı‟yla zaten uzun bir geçmişe dayanan ekonomik ilişkiler içerisindeyiz. Atılan adımlar yıllardır beklemeye alınan ekonomik ilişki altyapılarını yeniden kurmak olarak değerlendirilmeli.”
GÜL’ ÜN İLK DÖNEM KARNESİ
"Türkiye'nin dış politikada en önemli önceliği Kıbrıs sorununun çözümüdür; AB'nin bir parçası olmak istiyoruz; Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu'da barışa katkı yapmak istiyoruz ve Orta Asya, Türkiye'nin önceliklerindendir" açıklamasıyla yaşanacak diplomasi trafiğinin genel çerçevesini çizen Gül, ilk dış resmi ziyaretini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne yaptı. Gül, kendisinden önceki diğer cumhurbaşkanları gibi ikinci resmi ziyaret de Azerbaycan'a düzenlendi. Bu gezinin kayda değer taraflarından biri, 7 yıl aradan sonra iş adamlarının Azerbaycan‟ a cumhurbaşkanıyla beraber gittikleri ilk gezi olması. Hemen bir hafta sonra EXPO 2015 toplantısına İzmir'in ev sahipliği yapması için Fransa'nın başkenti Paris'e giderek kulis faaliyetinde bulunan Gül‟ e bu ziyaretinde de iş adamları eşlik etti. EXPO‟ nun 15-20 milyar doalrlık bir iş hacmi yaratacağı beklentiler arasında.
Ardından biri Ankara'da, biri İstanbul'da iki önemli toplantıya katıldı. Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) toplantısının açılışını yaptı, Genişletilmiş Irak'a Komşu Ülkeler Dışişleri Bakanları Toplantısı'nda da konuştu. Geride kalan iki buçuk ayda, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Suudi Arabistan Kralı Abdullah, İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres ile Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ı Ankara'da ağırladı. Bir İsrail devlet başkanının ilk olarak TBMM‟ ye gelip konuşma yapması açısından da ayrıca öneme sahipti bu görüşme.
21 Kasım Çarşamba günü son günlerde sıkıntılar yaşayan Gürcistan'a giderek, Gürcistan Cumhurbaşkanı Saakaşvili ile birlikte Ermenistan'ı devre dışı bırakan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattının Gürcistan-Türkiye bağlantısının temel atma törenine katılarak, Gürcistan'ın Türkiye ile ekonomik anlamda bütünleşmek arzusu içinde olduğunu yineledi. Bu bağlamda Gürcistan ile imzalanacak anlaşmaların önemli olduğunu vurgulanarak, bu anlaşmaların iki ülke iş adamlarına kolaylıklar sağlayacağını ve karşılıklı vergi kolaylığı getirileceğinin
sözünü de verildi. Gül, serbest ticaret anlaşması ve çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşmalarının, bu çerçevede karşılıklı olarak vizenin kaldırılmasının, bu yıl içinde açılan Batum havalimanının ortak kullanılmasının ve 'demir ipek yolu' adı verilen Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun hayata geçirilmesinin ekonomik alanda bütünleşme anlamına geldiğini de belirtti.
2 Aralık‟ ta Pakistan‟ a Pervez Müşerref‟ in daveti üzerine giden Gül‟ ün hedeflerinden biri de ülkede yaşanan iç karışıklıkla ilgili de devreye girmek. Gül konuyla ilgili Pakistan‟ ın iç işlerine karışmamayla aracı olma arasındaki hassas dengesini korumaya da özen gösteriyor.
ADIM ADIM DAVUTOĞLU
Abdullah Gül‟ ün üç aylık performansı irdelendiğinde, Davutoğlu‟ nun çerçevesi çizdiği hamlelerin adım adım uygulamaya koyulduğu açıkça görünüyor. Seneler öncesinden Orta Asya‟ ya açılmanın ana yolunun demiryolu olduğunu dile getiren Davutoğlu‟ nun bu değerlendirmesi Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu ağıyla hayata geçiyor. Hattın uzun vadede Çin‟ i Londra‟ ya bağlayacak olması atfedilen „İpek Demiryolu‟ tanımlamasını hakedeceği izlenimini veriyor. Türkiye‟ yi bir ulaşım koridoru haline de getirecek bu girişim, Türkiye‟ nin mevcut bölgelerdeki ekonomik olduğu kadar siyasi derinliğini de artıracak.
Davutoğlu tarafından kavramsallaştırılan ve realize olduğunu gördüğümüz bir başka konu da devletin ekonomi-politiğiyle ilintili. Devletin bireyler ve şirketler ile bir etkileşim içinde geliştirdiği bir makrostratejisi olması gerektiği ancak, mikro stratejisi olan toplumsal aktörlerin bu makro stratejiye nüfüz edebilmeleri ve bu stratejiyle etkileşime geçebilmelerinin şartlarının sağlandığı bir ekonomik modelin en sağlıklı model olduğuna vurgu yapan Davutoğlu‟ nun bu kavramsallaştırmasının karşılığını, Abdullah Gül‟ ün ziyaretlerine kalabalık bir iş adamı kafilesiyle gitmeye özen gösterme gayretinde görmek mümkün.
Enerjiyle ilgili adımların hayatiyetine de dikkat çeken Davutoğlu, “Türkiye önümüzdeki dönemde enerji hassasiyetini gerek kaynak çeşitlendirmesi gerek alternatif kaynakları değerlendirme yönüyle artırmak zorunda” diyerek bütçe giderlerindeki ana kalemlerden olan ve açığı belirleyen bu ana faktörle ilgili de alınması gereken önlemlere dikkat çekiyor. Uzunca bir zamandır Türkiye‟ nin uluslararası enerji projelerinin aktivasyonu ve alternatif kaynaklara yönelmeyle ilgili gösterdiği çabalar bu çizgide değerlendirildiğinde, meselenin yeterince göz önünde bulundurulduğuna işaret etmekte.
AFRİKA DA GÜNDEME ALINANLAR ARASINDA
İş dünyası için tek hedefin Avrupa ve komşu ülkeler değil, Orta Asya ve Rusya Pazarı‟ ndan sonra artık Afrika da olması gerektiğini yine yıllar öncesinden dile getiren Davutoğlu‟ nun girişimleriyle 2005 yılı „Afrika Yılı‟ ilan edildi. O dönemde Başbakan Erdoğan öncelikli gündemine Afrika ziyaretlerini dahil etmişti. Erdoğan haftasonu Lizbon‟ da düzenlenecek olan Avrupa Birliği-Afrika zirvesine de katılıyor. Bu katılım Davutoğlu‟ nun deyimiyle „Artık Türkiye‟ nin kıtalararası bir role de soyunmaya başladığının açık bir göstergesi.‟
YAPILANLAR VE GÖRÜLENLER
Atılan adımlar ve hayata geçirilen politikalar, özellikle Hamas heyetinin Ankara‟ ya davet edilmesi, Davutoğlu‟nu, Türkiye‟ nin yüzünü doğuya çevirmekle suçlayanlara yeterince koz vermekte. Mevcut siyasi açılımların uzun vadede Türkiye‟ nin uluslararası konjonktürde konumlanması açısından getireceği katkılar saklı kalmak koşuluyla, bu açılımların hal-i hazırda içinde bulunulan eksenlerden tamamen bağımsız ve sorunsuz ilerleyeceğini beklemek de hayalcilik olabilir. Zira uluslararası ilişkiler, ülkeleri ilişkileri arasında dönemsel tercihler yapmaya zorlayan dinamik bir süreç. Soğuk savaş sonrası dönemin hala tam oturmamış dengeleri de göz önünde bulundurulduğunda, bu tercihlerin hayatiyetinin kendini çok açık bir şekilde hissettirmesi oldukça muhtemel. Davutoğlu‟ nun bu endişelere yönelik tavrı da oldukça açık aslında. “İddialı bir kimlik ve siyasi söylemin cazibesi ancak ve ancak iyi yetişmiş insan unsuru ve rasyonel bir programla uluslararası ilişkilerde risksiz bir alan bulabilir. Rasyonel bir zihniyet ve stratejik bir planlama anlayışından yoksun iddialı söylemlerin Osmanlı Devleti'nin son döneminde yol açtığı riskler unutulmamalıdır.”
Bu tavrın yarattığı tek endişe, Türkiye‟ nin „iyi yetişmiş insan unsuruna‟ ne ölçüde sahip olduğu. Zira Türkiye‟ nin kendi gücünün üzerinde siyasetlere soyunmanın acı tecrübesini, dağılan SSCB‟ nin ardınan Türki Cumhuriyetlerle yaşanan hayal kırıklığında olduğu gibi, kaldırabilecek ikinci bir lüksü olduğunu iddia etmek soru işaretleriyle dolu bir önerme olurdu.
Uzunca bir süredir dile getirilen “Türk dış siyasetinde Ahmet Davutoğlu etkisi” somut şekilde kendini hissettiriyor. The Economist‟ in „iddialı yeni Türk politikasının beyni‟ olarak nitelediği Davutoğlu kendisiyle yaptığımız görüşmede, mevcut gelişmelerin bir eksen kaymasından çok bütüncül bir çerçevenin parçalarının tesisi olduğunu belirtiyor: “Başta Avrupa Birliği olmak üzere Batı‟yla zaten uzun bir geçmişe dayanan ekonomik ilişkiler içerisindeyiz. Atılan adımlar yıllardır beklemeye alınan ekonomik ilişki altyapılarını yeniden kurmak olarak değerlendirilmeli.”
GÜL’ ÜN İLK DÖNEM KARNESİ
"Türkiye'nin dış politikada en önemli önceliği Kıbrıs sorununun çözümüdür; AB'nin bir parçası olmak istiyoruz; Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu'da barışa katkı yapmak istiyoruz ve Orta Asya, Türkiye'nin önceliklerindendir" açıklamasıyla yaşanacak diplomasi trafiğinin genel çerçevesini çizen Gül, ilk dış resmi ziyaretini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne yaptı. Gül, kendisinden önceki diğer cumhurbaşkanları gibi ikinci resmi ziyaret de Azerbaycan'a düzenlendi. Bu gezinin kayda değer taraflarından biri, 7 yıl aradan sonra iş adamlarının Azerbaycan‟ a cumhurbaşkanıyla beraber gittikleri ilk gezi olması. Hemen bir hafta sonra EXPO 2015 toplantısına İzmir'in ev sahipliği yapması için Fransa'nın başkenti Paris'e giderek kulis faaliyetinde bulunan Gül‟ e bu ziyaretinde de iş adamları eşlik etti. EXPO‟ nun 15-20 milyar doalrlık bir iş hacmi yaratacağı beklentiler arasında.
Ardından biri Ankara'da, biri İstanbul'da iki önemli toplantıya katıldı. Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) toplantısının açılışını yaptı, Genişletilmiş Irak'a Komşu Ülkeler Dışişleri Bakanları Toplantısı'nda da konuştu. Geride kalan iki buçuk ayda, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Suudi Arabistan Kralı Abdullah, İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres ile Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ı Ankara'da ağırladı. Bir İsrail devlet başkanının ilk olarak TBMM‟ ye gelip konuşma yapması açısından da ayrıca öneme sahipti bu görüşme.
21 Kasım Çarşamba günü son günlerde sıkıntılar yaşayan Gürcistan'a giderek, Gürcistan Cumhurbaşkanı Saakaşvili ile birlikte Ermenistan'ı devre dışı bırakan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattının Gürcistan-Türkiye bağlantısının temel atma törenine katılarak, Gürcistan'ın Türkiye ile ekonomik anlamda bütünleşmek arzusu içinde olduğunu yineledi. Bu bağlamda Gürcistan ile imzalanacak anlaşmaların önemli olduğunu vurgulanarak, bu anlaşmaların iki ülke iş adamlarına kolaylıklar sağlayacağını ve karşılıklı vergi kolaylığı getirileceğinin
sözünü de verildi. Gül, serbest ticaret anlaşması ve çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşmalarının, bu çerçevede karşılıklı olarak vizenin kaldırılmasının, bu yıl içinde açılan Batum havalimanının ortak kullanılmasının ve 'demir ipek yolu' adı verilen Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun hayata geçirilmesinin ekonomik alanda bütünleşme anlamına geldiğini de belirtti.
2 Aralık‟ ta Pakistan‟ a Pervez Müşerref‟ in daveti üzerine giden Gül‟ ün hedeflerinden biri de ülkede yaşanan iç karışıklıkla ilgili de devreye girmek. Gül konuyla ilgili Pakistan‟ ın iç işlerine karışmamayla aracı olma arasındaki hassas dengesini korumaya da özen gösteriyor.
ADIM ADIM DAVUTOĞLU
Abdullah Gül‟ ün üç aylık performansı irdelendiğinde, Davutoğlu‟ nun çerçevesi çizdiği hamlelerin adım adım uygulamaya koyulduğu açıkça görünüyor. Seneler öncesinden Orta Asya‟ ya açılmanın ana yolunun demiryolu olduğunu dile getiren Davutoğlu‟ nun bu değerlendirmesi Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu ağıyla hayata geçiyor. Hattın uzun vadede Çin‟ i Londra‟ ya bağlayacak olması atfedilen „İpek Demiryolu‟ tanımlamasını hakedeceği izlenimini veriyor. Türkiye‟ yi bir ulaşım koridoru haline de getirecek bu girişim, Türkiye‟ nin mevcut bölgelerdeki ekonomik olduğu kadar siyasi derinliğini de artıracak.
Davutoğlu tarafından kavramsallaştırılan ve realize olduğunu gördüğümüz bir başka konu da devletin ekonomi-politiğiyle ilintili. Devletin bireyler ve şirketler ile bir etkileşim içinde geliştirdiği bir makrostratejisi olması gerektiği ancak, mikro stratejisi olan toplumsal aktörlerin bu makro stratejiye nüfüz edebilmeleri ve bu stratejiyle etkileşime geçebilmelerinin şartlarının sağlandığı bir ekonomik modelin en sağlıklı model olduğuna vurgu yapan Davutoğlu‟ nun bu kavramsallaştırmasının karşılığını, Abdullah Gül‟ ün ziyaretlerine kalabalık bir iş adamı kafilesiyle gitmeye özen gösterme gayretinde görmek mümkün.
Enerjiyle ilgili adımların hayatiyetine de dikkat çeken Davutoğlu, “Türkiye önümüzdeki dönemde enerji hassasiyetini gerek kaynak çeşitlendirmesi gerek alternatif kaynakları değerlendirme yönüyle artırmak zorunda” diyerek bütçe giderlerindeki ana kalemlerden olan ve açığı belirleyen bu ana faktörle ilgili de alınması gereken önlemlere dikkat çekiyor. Uzunca bir zamandır Türkiye‟ nin uluslararası enerji projelerinin aktivasyonu ve alternatif kaynaklara yönelmeyle ilgili gösterdiği çabalar bu çizgide değerlendirildiğinde, meselenin yeterince göz önünde bulundurulduğuna işaret etmekte.
AFRİKA DA GÜNDEME ALINANLAR ARASINDA
İş dünyası için tek hedefin Avrupa ve komşu ülkeler değil, Orta Asya ve Rusya Pazarı‟ ndan sonra artık Afrika da olması gerektiğini yine yıllar öncesinden dile getiren Davutoğlu‟ nun girişimleriyle 2005 yılı „Afrika Yılı‟ ilan edildi. O dönemde Başbakan Erdoğan öncelikli gündemine Afrika ziyaretlerini dahil etmişti. Erdoğan haftasonu Lizbon‟ da düzenlenecek olan Avrupa Birliği-Afrika zirvesine de katılıyor. Bu katılım Davutoğlu‟ nun deyimiyle „Artık Türkiye‟ nin kıtalararası bir role de soyunmaya başladığının açık bir göstergesi.‟
YAPILANLAR VE GÖRÜLENLER
Atılan adımlar ve hayata geçirilen politikalar, özellikle Hamas heyetinin Ankara‟ ya davet edilmesi, Davutoğlu‟nu, Türkiye‟ nin yüzünü doğuya çevirmekle suçlayanlara yeterince koz vermekte. Mevcut siyasi açılımların uzun vadede Türkiye‟ nin uluslararası konjonktürde konumlanması açısından getireceği katkılar saklı kalmak koşuluyla, bu açılımların hal-i hazırda içinde bulunulan eksenlerden tamamen bağımsız ve sorunsuz ilerleyeceğini beklemek de hayalcilik olabilir. Zira uluslararası ilişkiler, ülkeleri ilişkileri arasında dönemsel tercihler yapmaya zorlayan dinamik bir süreç. Soğuk savaş sonrası dönemin hala tam oturmamış dengeleri de göz önünde bulundurulduğunda, bu tercihlerin hayatiyetinin kendini çok açık bir şekilde hissettirmesi oldukça muhtemel. Davutoğlu‟ nun bu endişelere yönelik tavrı da oldukça açık aslında. “İddialı bir kimlik ve siyasi söylemin cazibesi ancak ve ancak iyi yetişmiş insan unsuru ve rasyonel bir programla uluslararası ilişkilerde risksiz bir alan bulabilir. Rasyonel bir zihniyet ve stratejik bir planlama anlayışından yoksun iddialı söylemlerin Osmanlı Devleti'nin son döneminde yol açtığı riskler unutulmamalıdır.”
Bu tavrın yarattığı tek endişe, Türkiye‟ nin „iyi yetişmiş insan unsuruna‟ ne ölçüde sahip olduğu. Zira Türkiye‟ nin kendi gücünün üzerinde siyasetlere soyunmanın acı tecrübesini, dağılan SSCB‟ nin ardınan Türki Cumhuriyetlerle yaşanan hayal kırıklığında olduğu gibi, kaldırabilecek ikinci bir lüksü olduğunu iddia etmek soru işaretleriyle dolu bir önerme olurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder